"Deniz, hava ve kara tek kanun altında birleşmeli"

"Deniz, hava ve kara tek kanun altında birleşmeli"
(Dünya Gazetesi) Okunma Sayısı : 24

Lojistik sektöründe yaşanan hukuki sorunlara dikkat çeken UND Hukuk Çalışma Grubu Başkanı Naz Ege Ege “ Türkiye’nin, dış ticaret yükü taşımacılık ve lojistik sektörünün omuzunda. Taşımacılık sektörünün hızına ve dinamiğine uygun olarak hukuki mevzuat yeniden düzenlenmeli. Bu sadece sektör için değil,ülke ekonomisi için de çok önemli "dedi.

Lojistik ve taşımacılık hukuku alanında uz­manlaşan Ege Hukuk Bürosu’nun kurucusu Avu­kat Naz Ege Ege aynı zaman­da Uluslararası Nakliyeciler Derneği’nde (UND) 2012 yılın­da oluşturulan Hukuk Çalışma Grubu’nun da başkanlığını ya­pıyor.

Sektörde hukuki konu­larda önemli bir boşluğu dol­duran “Taşımacının Başvuru Kitabı”nı yazan üç hukukçu­dan birisi. 2010 yılında Çetin Nuhoğlu’nun başkanlığı döne­minde UND ile başlayan hu­kuki konulardaki ilişkisi şim­di yeni başkan Şerafettin Aras dönemiyle devam ediyor. Avu­kat Naz Ege Ege’nin lojistik sektörünün hukuki sorunla­rıyla ilgili yanıtları şöyle oldu.

Hukuki altyapıda lojistik nerede duruyor?

Mesela sürücü davaları sek­törün çok uzun yıllardır kana­yan yarası haline dönüştü. Ta­şımacılık sektörünün temel unsurlarından birisi olan sü­rücüler ile taşıma şirketleri, hukuki süreçte hiç istememe­lerine rağmen maalesef karşı karşıya gelmektedirler. Tabi bu karşı karşıya gelme halinin en önemli sebebi, bana göre taşı­macılık sektörü konusunda bir takım hukuksal eksikliklerin ve mevzuatsal eksikliklerin ol­masından kaynaklanmaktadır.

Benim bu konudaki görüşüm, aynı Deniz İş Kanunu aynı Ha­va İş Kanunu gibi, kara taşıma­sı içinde bu sektörün çalışma dinamiklerinin göz önünde tu­tulduğu özel bir kanunun dü­zenlenmesi şeklindedir. Belki bir ütopya olabilir ama keşke, tüm taşımaları konu alan “Ta­şımacılıkİş Kanunu başlığı al­tında, tüm taşımacılık alanın­daki çalışanları kapsayacak bir yasal düzenleme yapılabil­se.Zira şu anki mevcut durum­da hemen hemen tüm sürücü­lerle, tüm işveren taşımacılar davalık durumdadırlar. Ama bir nedeni de tabi ki kesinlikle mevzuattaki açıktan kaynak­lanan davaların olduğunu ifade etmek isterim.

Sorunun kaynağında ne vardı?

Bizim bu davalardaki, en bü­yük sıkıntılarımızdan bir ta­nesi harcırahlarla ilgili. Bu ko­nuda açık ve net sektöre özel bir düzenleme olmadığı için , bu davalarda örneğin İzmir’de­ki mahkemeler başka türlü, İs­tanbul’daki mahkemeler başka türlü, Ankara’daki mahkeme­ler başka türlü kararlar vere­biliyorlar. Bu durum öncelik­le hukukun temel kuralı olan eşitlik ilkesini zedeleyerek hem sürücüler açısından hem taşımacılar açısından haksız sonuçlara ulaşılmasına sebe­biyet verebiliyor. Hatta zaman zaman taşımacılar bu davalar yüzünden, biz artık dükkânın kapısına anahtarı asacağız, biz bunlarla mücadele edemeyiz diyorlar.

Mevzuat boşluğu ne gibi itilaflara neden oluyor?

Örneğin kara taşımasın­da sürücülere verilen harcı­rahlarla ilgili ciddi sıkıntıla­rın olduğunu görüyoruz. Hali hazırda davalarda göz önüne alınan, Harcırah Kanunu as­lında devlet memurları ya da görevlilerinin ihtiyaçlarına göre hazırlanmış bir kanun­dur.

Ancak taşımacılık sektö­ründeki sürücüler açısından ve harcırahlar bakımından bu kanunu uygulamaya sok­tuğunda, ortaya çıkan hukuki sonuç sürücülerin çalışma şekline ve yine taşımacılık sektörünün kendi içerisinde­ki çalışma dinamiklere uygun düşmemektedir. Oysa hukuk uygulamasında, mahkemeler ve sürücüler bu harcırah öde­melerini maaş ya da maaşın eki niteliğinde bir ödeme ola­rak görmektedir.

Yargı süre­cinde mahkeme diyor ki ben tazminat hesabını yaparken sürücünün aldığı harcırahı da, maaş gibi kabul ederim ve tazminat hesabında bu öde­meyi de dikkate alırım. Diğer taraftan harcırah ödemeleri­nin Sosyal Sigortalar Kanunu anlamında farklı bir anlamı olduğunu görüyoruz ve Sosyal Sigortalar Kanunu kapsa­mında harcırah ödemesi­nin maaş ya da maaşa ek bir gelir anlamı taşımadı­ğını görüyoruz.

Hukuki cephede baş­kaca ne tür sorunlar yaşanıyor?

Özellikle yurtiçi kara taşımalarında, maddi de­ğeri yüksek, kolayca elden çıkartılabilecek eşyaların ça­lınması konusu çok sık yaşa­nan, taşımacıyı maddi olarak çok büyük kayıplara uğrattığı gibi, taşımacı şirketlerin müş­terileri nezdinde ciddi anlam­da prestij kaybına da neden oluyor.

Bu konunun cezai yap­tırım boyutuna bakıldığında, Türk Ceza Kanunu kapsamın­da karşılığının “Güveni Kötü­ye Kullanma” suçunu oluştur­duğu görülmektedir. Ancak bu kayıplar hırsızlık olarak de­ğerlendirilmediğinden, Güve­ni Kötüye Kullanma suçunun karşılığı cezaların en alt sevi­yeden uygulanması dolayısıyla bu işi yapanların yeterli cezai müeyyide ile karşılaşmadıkla­rı için konu suç işlenmeye de­vam etmektedir.

Ve taşımacı­lar maddi kayıplar, sigorta ka­yıpları ve ciddi anlamda prestij kayıpları ile yüzyüze kalıyor­lar. Benim bu konudaki önerim yine kanun düzeyinde olma­sa bile belki yönetmeliklerde yapılacak değişikliklerle TCK yaptırımlarının yanında, bu olaya karışan araç, şirket ya da sürücü için meslekten men ya da olaya karışan araçların yet­ki belgelerinin iptali vb gibi dü­zenlemelerin yapılabileceği yönündedir. Böyle bir düzen­lemenin yapılması, yaptırım­ların arttırılması bu tarz olay­ların önüne geçecektir diye dü­şünmekteyim.

Sürücü sıkıntısı burada nasıl bir rol oynuyor?

Taşımacılık sektörüne hiz­met veren bir hukukçu olarak elbette, sürücü istihdamında ciddi sıkıntıların olduğunu bi­liyorum. Sektörün çok ciddi sürücü sıkıntısı olduğunu, ye­ni sürücülerin yetişmediğini bu sebeple sıkıntıların da ya­şandığına her gün tanık olu­yoruz. Taşımacının en önem­li yüzü olan yine taşımacı açı­sından güven unsuru taşıyan sürücüler, sektörün olmazsa olmazlarından olup, sektörün çok önemli bir ayağını oluştu­ruyor.

Taşımacılık sektörün­deki şirketler istiyor ki, tüm ih­tiyaçların her taraf açısından net olarak belirlendiği sağlam bir yasal düzenleme mevzu­at oluşsun ki, taşımacı şirket­ler kendileri için hayati öneme sahip sürücülerle karşı karşı­ya gelmesinler. Bana göre, eğer hukuksal konular net bir şekil­de ortaya konulur ve sektörün ihtiyaçlarına ve çalışma dina­miklerine göre düzenlemeler yapılır ise bu sorunların bü­yük bir kısmının ortadan kal­kacağı ve çalışma barışının sağlanacağı kanaatinde oldu­ğumu bildirmek isterim.

Sektörün gelişme düze­yiyle hukuki altyapı iliş­kisini nasıl değerlendi­riyorsunuz?

Açıkçası benim düşün­cem, taşımacılık sektö­rünün gelişim hızı ile hu­kuksal düzenlemelerin sektörün ihtiyaçlarına ce­vap verebilecek noktada olma hızı aynı noktada değil ve hu­kuki düzenlemelerin çok geri­den geldiğini söyleyebilirim. Türkiye’nin aslında bütün ih­racat ve ithalat, ticaretin bü­yük bir kısmının yükü bu sek­törün omuzunda. Ülkeye kat­tığı değer çok büyük. Bizim ülkemiz gerek coğrafi konu­mu gerek taşımacılık alanın­daki pratik tecrübesi, gerekse bu konudaki profesyonel şir­ketleri dolayısıyla lojistik üs konumundadır.

Türkiye’de­ki taşımacılık sektörünün çok daha iyi yerlerde olacağını ve önünün açık olduğunu düşü­nüyorum. Ancak yasal alt ya­pının çok geriden geldiği için, bu durumun taşımacılık sek­törünün önünde engel olduğu­nu düşünüyorum. Bir hukukçu olarak şunu da söylemek isti­yorum, belki hukukun hızı ol­maz ama bütün yükü, bütün ticareti taşıyan bir sektör ola­rak hukuki altyapının çok daha hızlı bir şekilde devreye alınıp önünün açılması gerektiğini düşünüyorum.

Avrupa Birliği düzenle­meleri kapsamında sektö­re mesajınız nedir?

Kurumsal firmalar özellik­le Avrupa’daki her türlü yasal düzenlemeye ve evrensel bo­yuttaki birtakım düzenleme­lere ayak uydurarak ilerlemek için o yatırımları teknolojik,­hukuki ya da mevzuatsal an­lamda, güvenlik anlamında dayapmaya çalışıyorlar. Çok ciddi de yatırımlar yapıldığı­nı biliyorum. Ama diğer taraf­tan henüz daha o kurumsallı­ğı tamamlayamamış taşımacı şirketlerin de olduğunu bili­yorum.

Yani, bu şirketlerin ih­tilaflar son aşamaya gelme­den önce koruyucu hukukla ilgili gerekli destekleri alarak bu anlamda daha donanımlı olarak ilerlemelerini ve huku­ki konularda mutlaka uzman hukukçulardan destek alma­larını tavsiye ediyorum. Bu sayede önleyici hukuk olarak tabir ettiğimiz ve hukuki ihti­laflar başlamadan önlemleri­ni alarak, hukuki olarak ileri­ki dönemde daha büyük zarar­lardan korunmuş olacaklardır. UND Hukuk Çalışma Gru­bu'nun bütün çalışmaları da sektör açık durumdadır.

Erkek egemen sektörde kadın hukukçu olmanın avantajlarını yaşıyorum

Erkek egemen bir sektör olmasına rağmen bir kadın olarak pozitif ayrımcılıkla bunun hem kadın olarak hem bir hukukçu olarak avantajlarını yaşadığımı da belirtmek isterim. Son yıllarda taşımacılık sektörü ciddi kadın istihdamı sağlayarak, kadınlar açısından da tercih edilen bir sektör haline geliyor. Taşımacılık sektörünün, kadın kimliğim ile beni fazlası ile sahiplendiğini, gerektiğinde koruduğunu, desteklediğini belirtmeliyim.

Elbette bu sektör için avukat olarak hizmet verirken, sektör paydaşlarının bana kattıkları, mesleki olarak bana kazandırdıkları da paha biçilemez değerdedir. Bir hukukçu olarak bilmeme gerek olmayan birçok sektörel teknik bilgileri bu süreçte bu sektörün içerisindeki duayenlerden öğrenmek çok kıymetli. Meslek hayatımın başlangıcından itibaren 28 yıldır taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren öncü şirketlere danışmanlık ve avukatlık hizmeti sunmaktayım. EGE HUKUK olarak profesyonel ya da gönüllü çalışmalarım ile taşımacılık sektörünün hukuki süreçle ilgili bir nevi sözcüsü ve sesi olmak benim için çok değerli.